18 Nisan 2010 Pazar

AŞK’TA İNSANA HÜKMEDEN BEYİNMİDİR, KALPMİDİR?


Sevdiğin ve değer verdiğin bir insanı unutmak, yüreğin istemese de ondan vazgeçmek, hayatından sonsuza kadar çıkartmak zorunda kaldınız mı hiç?

Bu dünyadan göç etmiş gibi, hani uzatsan da elini tutamayacağını bilmek gibi, her an kapından içeri gülümseyerek gireceğini bekleyip ama aslında hiç gelemeyeceğini de bilmen gibi.

Ne zor şey değil mi, katlanılması çok zor, ne kadar acı verici bir gerçek sen hala bu kadar severken, onun senden uzak olmas.

Bu kadar özleyip onu görememek, ona dokunamamak, onu işitememek, onun nefesini hissedememek.

Ne kadar umutsuz bir arayıştır ya da bekleyiştir, caddeden geçen insanlara bakmak belki bir kez daha onu görebilmek umuduyla, belki biraz önce geçti bu kaldırımdan diye düşünmek, belki su an nerede ne yapıyor, yada kiminle diye düşünmek, belki şu an oda beni düşünüyor mu benim onu düşündüğüm gibi diye paranoyalar yaşamak ne zordur.

Ne kadar eritir insanı fark etmeden. İçin için kemirir ve eritir seni bu düşünceler…
Çok zor bir durum, insanın beyni bu duruma mantıklı bakmasa da yüreğine engel olamıyor.

Baktığında aynana sadece kendini görüyorsun, derinliklere indiğinde yürek aynasına bakıyorsun ama yüreğinin yarısı gözükmüyor. Yüreğin acıyor gözlerin buğulanıyor gözyaşların süzülüyor yavaşça yanaklarından.

Sana hayatındaki en büyük yoksunluğu yaşatan o insandan nefret edemiyorsun.

Şöyle düşünüyorsun kendince nefret ediyorsun her şeyi düşünüyorsun kötü olan ona dair her şeyi kendince isyan edip unut diyorsun yüreğine unut unut gitsin diye, ama bir bakıyorsun onları düşünmeye başladığın anda yanında, az önce düşündüğün her şey kayboluveriyor.

Gözünün içine baka baka yüreğini acıdan yakıp yıkan gönlünü viran eden bir insanın yüzüne sevgi dolu bir gülümseme ile bakabildiğin zamanlar oldu mu sizinde acaba, sorayım size.

Onu, içinde sevmenin zamanla seni yok etmek olduğunu bile bile sevdiniz mi, Sorayım size.